30 Nisan 2010 Cuma

........
sana karşı en güzel hislerim
bende mahkum ama
kalemimin bir parçası
sende özgür şimdi.

KuDReT

26 Nisan 2010 Pazartesi

Demedim Ki

Bu kenti sevdim dedim
Benim olsun demedim ki

Sevdim dedimse akşam kızıllığını
Gönlüm gibi akıp giden şu çayı
Şu ormanı şu denizi şu dağı
Benim olsun demedim ki

Vuruldumsa gözlerinin gül bahçesine
Yürek çizen şimşeklerse kaçamak bakışları
İşte buna sevmek derler dedimse

Çattımsa acıların en güzeline
Yedirdimse uykuları o tatlı kuşa
Benim olsun demedim ki

Bu akşam kankırmızı şarap istiyor canım
Bu akşam dünyanın bütün şarkılarını
Bu akşam dünyanın bütün özlemlerini
Bu akşam beni yalnız bırakın
Bu akşam yalnızca onu düşüneceğim
Onu ve kendimi yalnızca


Hasan Hüseyin Korkmazgil

24 Nisan 2010 Cumartesi

Makinist

sen istasyonda
treni kaçırmışsın
kapılar kapanmış
hareket etmekte tren
bu trenin makinisti
işte orda benim
eğer istersen
ama yürekten
treni durdurur
kapıları açabilirim.

Gazanfer Mirza Yiğit
Zaten

Nasıl kırık dökük,
yarım yamalak, eksik,
nasıl yamalı hayatlar
geçiyor gözlerimin önünden.
bir zanaat mutsuzluk sanki:

Öğrenip bir önceki nesilden,
onyıllarca didiniyoruz
ve kuşkuya düşsek de bazen,
sanıyoruz ki
böyledir, iyidir,
ne olacak ki başka,
budur hayat zaten.

Ya beceremiyoruz biz bu işi,
ya da becerecek bir şey yok zaten.

Roni Margulies
Ben Gene Sana Vurgunum (Eskisi Gibi)

Seneler sürer her günüm,
Yalnız gitmekten yorgunum;
Zannetme sana dargınım,
Ben gene sana vurgunum.

Başkalarına gülsem de,
Senden uzakta kalsam da,
Sevmediğini bilsem de
Ben gene sana vurgunum.

Dağları aşınca başım,
Geri kaldı her yoldaşım,
Gel sevgilim, gel kardaşım,
Ben gene sana vurgunum.

Gönlüm seninkine yardı,
Aynı şeyleri duyardı;
Ayaklarımız uyardı...
Ben gene sana vurgunum.

Sabahattin Ali

23 Nisan 2010 Cuma

Rahatı Kaçan Ağaç

Tanıdığım bir ağaç var
Etlik bağlarına yakın
Saadetin adını bile duymamış
Tanrının işine bakın

Geceyi gündüzü biliyor
Dört mevsimi, rüzgarı, karı
Ay ışığına bayılıyor
Ama kötülemiyor karanlığı

Ona bir kitap vereceğim
Rahatını kaçırmak için
Bir öğrenegörsün aşkı
Ağacı o vakit seyredin.

Melih Cevdet Anday

15 Nisan 2010 Perşembe

SUSADIM

Üç tane elma soydular,üç tane portakal
Nafile
Bir bardak suyun yerini tutmadı
Acıktım
Kuş sütü,kuru üzüm getirdiler
Nafile
Bir çimdik somunun yerini tutmadı
Seni düşündüm sevgilim şükrederek
Su gibi aziz olasın her daim
Ekmek gibi mübarek.

Bedri Rahmi Eyüboğlu

8 Nisan 2010 Perşembe

Ağlamadan

Ağlamadan
dillerim dolaşmadan
yumruğum çözülmeden gecenin karşısında
şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı
üzerime yüreğimden başka muska takmadan
konuşmak istiyorum.


Şehre neden
esmer ve dölek yüzümle döndüm dağlardan
kar vakti tarlaları kımıldatan soluğum
niyedir sarmalasın vites dişlilerini
defneler, nakışlar yok
alnıma neden.

Ağlamadan
etimin iğneli beşiklerde bıraktığı izlere aldırmadan
o mavi korularda ve dibektaşlarında
bırakıp sözlerimin kalıntılarını
açıkça konuşmak istiyorum.
Besbelli ki leşler koruyor şehrin bedenlerini
göğsünün kafesinde yalnızca pasak
biliyorsun
korkutulmuş bir kızın
yüreğinden fışkıran beyaz güvercinleri
sabahın köründe kalkan tirenlerdeki nefret
her gün aynı kalafat yerine çekilmenin nefreti
bunları
bütün bunları biliyorsun
dağlardan dönüyorsun o sağır yamaçlardan
çevik bacaklarını getiriyorsun, ne çiçek ne de ninni
boz şayaktan poturun dağlarda ne güzeldi
şehre varınca artık meşinler giymelisin
daha esmer
daha kankusturucu
sen o baygın sevgilerin adamı değilsin.

Sana yaşamak düşer çarkların gövdesinde
bin demir kapıyla hesaplaşmaktan omzun çürümelidir
bin çeşit güneşle ovulmalıdır gaddar ellerin
yürü yangınların üstüne, kendi alevini de getir
çarpıntısız dakikası olur mu devrimcinin
ki
ölüm
her yerde uyanıktır
alestadır korkunun yardakçıları
tez kızaran güllerden kendini sakın
sevgiler ürkütsün seni, aşk ayrı-
Aşktır diye geri geldin o çekiç seslerine
bıraktın vazgeçilmez ırmakları
gönlüne kar yağdırıyorsa çocuk sesleri yetsin
dikkat et hiçbir şey ıslatmasın namluları.

İsmet Özel
...

göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhım
kurbânın olam var mı benim bunda günâhım

âşıklığıma şâhid-i âdil mi değildir
evzâ-i hazînimle garîbâne nigâhım

memnûn-ı visâl eyle beni gel kereminle
yansın hased âteşlerine baht-ı siyâhım

ey seng dil etmez mi senin kalbine te’sîr
hârâları hâkister eden âteş-i âhım

bir bağrı yanık âşık-ı mihnet-zededir dil
ağlatma nahîfî kulunu cevr ile şâhım

Nahifi
Yalancı Dünyaya Konup Göçenler

Yalancı dünyaya konup göçenler,
Ne söylerler, ne bir haber verirler.
Üzerinde türlü otlar bitenler,
Ne söylerler, ne bir haber verirler.

Kiminin başında biter ağaçlar,
Kiminin başında sararır otlar.
Kimi masum, kimi güzel yiğitler,
Ne söylerler, ne bir haber verirler.

Toprağa gark olmuş nazik tenleri,
Söylemeden kalmış tatlı dilleri.
Gelin duadan unutman bunları,
Ne söylerler, ne bir haber verirler.

Kimisi dördünde, kimi beşinde,
Kimisinin tacı yoktur başında.
Kimi altı, kimi yedi yaşında,
Ne söylerler, ne bir haber verirler.

Kimisi bezirgan, kimisi hoca,
Ecel şerbetini içmek de güç a,
Kimi ak sakallı, kimi pir koca,
Ne söylerler, ne bir haber verirler.

Yunus der ki: Gör takdirin işleri,
Dökülmüştür kirpikleri, kaşları.
Başları ucunda hece taşları,
Ne söylerler, ne bir haber verirler.

Yunus Emre

7 Nisan 2010 Çarşamba

..................

Mesela bir gün , Eminönü meydanında bir otomobil bir adamı çiğner. Hadisenin on dakika evveline gidelim. Adam, mesela gülhane parkının önündedir. Otomobilde faraza Taksim'den geliyor. Manzarayı görüyor musunuz? Geliyor? Bin otomobil içinde bir otomobil yüz bin adam içinde bir adam. Ne adam çiğneneceğini bilir, ne de otomobil çiğneyeceğini. İkisi de bir sürü tesadüflerle bilmeden birbirine doğru yaklaşırlar. Mesela adam bir dükkanın önünde durur. Bir kutu kibrit alır. Bir iki adım atar. Bir arkadaşıyla konuşur. Bir vitrini seyreder. Bu masum hareketlerin bile bir kaç dakika sonra kopacak faciada hisseleri vardır. Bütün bu hisseler birbirlerine esrarlı bir şekilde geçe geçe nihayet meş'um anı doğururlar. O an gayet basit bir son sebebe dayanır. Bir dalgınlık, bir bilgisilik şu bu. Tesadüflerin kim bilir nasıl ve nereden idare edilen son derece grift ve içinden çıkılmaz bir riyaziyesi vardır...

Bir Adam Yaratmak'tan

2 Nisan 2010 Cuma

Derdin mi var?

İş gülmekte bitiyor.
Bir çocuğun telaşında bulmakta gülmeyi.
Şöförün haykırışında,
-Lütfen arkaya ilerleyelim!
-Kardeşim üstüste mi binelim?
Yahut bir yanlış anlaşılmada,
Saçmalıkta, gariplikte,sürç-ü lisanda.
İster ağustosta ister nisanda.

Lügattan silinsin somurtmak,ağlamak.
Derdin mi var?
Varsa var...
Sevdaya mı düştün?
Düştünse düştün...
Hem sevdaya düşülmez.
Düşmek diz kanatır çocuğa,
El kanatır.

Sevdaya düşülmez,
Sevdaya yanılır...

KuDReT