19 Aralık 2009 Cumartesi

EŞDEĞERİYLE YAN

Eşdeğeriyle yan yana yürürken
Cehennem sokağında birey olmak,
Ve en inceldikten sonra
ilkel sözcüklerle konuşmak seninle.

Saat beş nalburları pencerelerden
Madenî paralar gösteriyorlar,
Yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık,
Bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.


Hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

Cemal Süreyya
SENDEN UTANIYORUM


Senden utanıyorum deniz kenarı
Hep böyle işsiz olduğum
Böyle parasız kaldığım zamanlar mı
Ziyaretine geleceğim?
Bak yarın memuriyete başlıyorum
Öbürgün evleneceğim galiba
Artık seni bizim evde beklerim
Deniz kenarı.

Melih Cevdet Anday

13 Aralık 2009 Pazar

BİR ACIYA KİRACI

Sen ey kendiyle yetinen!
Fosforun yeri gece,
Ne yapar gecesiz ateşböceği?
Belki anlamsız ve delice
Kumrunun inanılmaz yuvası
Bir direğin tepesinde.
Ama boşluktur biraz da
bir kuşu biçimleyen,
Bence böyle, seni bilemem.

Sen ey kendiyle yetinen!
Ne derlerse desinler
Su eğimine gidecek.
Sen şaraba banılmış ekmek!
Deltasıyız bütün sözlerin
ve söz sonunda bak nasıl
senle bana gelecek.

Sen yarım kalmış bir aşkın
Kaçınılmaz sürgünü,
Katlanan göğsündeki kayaya,
Sen orda şimdi bir hüznü köpürt,
Ben bir çocuğa su vereyim burada,
Ben ki kiracıyım bir acıya.

Sen imzalarsın sabah akşam
Defterini bensizliğin,
Bense kanla öderim
Kirasını kaldığım evin.
Bir takvimi tersten açardık,
Eğer isteseydin.

Sen ey kendiyle yetinen!
Artık suyumuz bulanık,
bir güneş bile olsa sonunda,
yolumuz kırık, önümüz karanlık
ve ağır tuğrası alnımızda
padişah yalnızlığın,
ama yine de umudumuz kalabalık...

Metin Altıok

12 Aralık 2009 Cumartesi

YAŞIYOR MUSUN?

Takmaya çalışırken kuyruğunu
Birlikte yaptığımız şeytan uçurtmasının
Görürdüm çırpınırdı ufacık kalbin.
Hatırımdan bile geçmezdi
Sana duyduklarımı söylemek.
Acaba hala yaşıyor musun?

Orhan Veli Kanık
MÜSEDDES

Sanemâ sencileyin dilber-i rânâ bulamam
Bağ-ı hüsnün gibi bir özge temaşa bulamam
Razımı açmağa gönlüm gibi şeydâ bulamam
Sana derdim demesem gerçi tesellâ bulamam
Arz-ı hâl etmeğe cânâ seni tenha bulamam
Seni tenha bulacak kendimi aslâ bulamam

Ah edersem açarım râzımıârım kalmaz
Veriben hak-i teni bâda gubârım kalmaz
Alka rusvây olurum ırz ü vakârım kalmaz
Kûyuna azm ederim sabr ü karârım kalmaz
Arz-ı hâl etmeğe câna seni tenha bulamam
Seni tenhâ bulacak kendimi aslâ bulamam

Sûz ile nâme yazarsam sana alem tutuşur
Kül olur hâme vü kâğıd dil-i pür-gam tutuşur
Söylesem ger sözümün sûzu ilefem tutuşur
Nice fem belki sözüm işiten âdem tutuşur
Arz-ı hâl etmeğe cânâ seni tenha bulamam
Seni tenha bulacak kendimi aslâ bulamam

Seni ağyâr ile gördükte gelir kalbe melâl
Hayretinden olur ol demde dil-i nâtıka lâl
Gün gibi yalınız eylersen eğer arz-ı cemâl
Başlasam hâlimi takrîre gider nutka mecâl
Arz-ı hâl etmeğe cânâ seni tenha bulamam
Seni tenha bulacak kendimi aslâ bulamam

Hâl- dil mihnet-i aşk ile diğergûn olalı
Hâtırım gussa-i hicrân ile mahzûn olalı
Hasret-i la’l-i lebinle ciğerim hûn olalı
Leyl-i zülfüne Ulvî gibi Mecnûn olalı
Arz-ı hâl etmeğe cânâ seni tenha bulamam
Seni tenha bulacak kendimi aslâ bulamam

Ulvi

9 Aralık 2009 Çarşamba

Meydan Gümbür Gümbürlenir

Mert dayanir nâmert kaçar
Meydan gümbür gümbürlenir
Şahlar şahi divan açar
Divan gümbür gümbürlenir

Yigit kendini övende
Oklar menzili dövende
Kiliç kalkana degende
Kalkan gümbürlenir

Ok atilir kalasindan
Hak saklasin belâsindan
Köroglu'nun nârasindan
Daglar gümbür gümbürlenir.

Köroğlu

6 Aralık 2009 Pazar

AYDINLIK NEYİN OLUYOR SENİN

aydınlık neyin oluyor senin
gökyüzü akraban filan mı
beni bulur bulmaz gözlerin
şimşek çakıyorum yalan mı
yüzünde yalazını gezdirdiğin
saçlarından tutuşmuş orman mı
akla ziyan bir şey elektriğin

ayışığı mavisi dudaklarından mı
o ışık zenginliği mi giyindiğin
uzay tozları mı yıldızlardan mı
elime dokunduğu an elin
güneşler açıyorum sahi ondan mı
aydınlık neyin oluyor senin

Attila İlhan

3 Aralık 2009 Perşembe

GÜZELLİK

Hastalık, sevgisizlik, öksüzlük...
Neler geçirdim ben!
Çıkabilseydi bir, "güzel" diyecek
Güzelleşirdim ben!

Arif Nihat Asya

2 Aralık 2009 Çarşamba

KEPEZ

Ansızın bir karasu iner
Deniz fenerinin gözlerine
Fener kör olur
Ve ağır ağır uyanmaya başlar
Deniz dibinin devleri
Koç sürüsü dalgalar toslaşır gerine gerine
Ötede yıkkın bir balıkçı köyünün çiçeksiz evleri
Evler ki denizlerde olup bitenleri bilmez
Bense bu kaderi iyi bilirim
Benim adım Kepez

Yıldızlar olmadı mı, dolunay olmadı mı
Gökyüzü de kördür
Yüreğindeki kara bulutlar
Durmadan yıldırımlar kusar
Yorgun bir gemi oturur kayalara
Karışır birbirine dua ve küfür
Korkuysa şapkasını her zaman
Kapkara bir dala asar
Bir yosun tarlasında dinlenirken
Gördüm ölümü kaç kez
Selam verip geçti gülümseyerek
Ben korkusuz Kepez

Kaç sünger ve inci avcısının
Kanına girdi bu denizler
Kaç taze gelin ihtiyarladı
Bu ufuklara baka baka
Her sabah
Neşeli bir ıslık aydınlığına
Evden çıkıp gidenler
Ya döndüler ya da hiç dönmediler
Yaralı akşamlara
Yalnız kalmayınca aç kalmayınca
Oğlak, kuzu melemez
Ben ne dramlar yaşamamışımdır bu kıyıda
Ben Kepez

Mutlu insanlarda gördüm
Gelip kollarımın arasında sevişen
Ama uzun sürmedi
Şıngır mıngır kristal ömürleri
Ne çığlıklar işittim rüzgarlardan
Mevsim mevsim değişen
Hele de yitik ekmekler gibi ayrılık türküleri
Tedirgin martıların
Kanatları vururken gez
Ben dilsiz bir görgü tanığıyım
Benim adım Kepez

Gün kısalır,
Bir gece de değişir renk renk haritam
Gün uzar,
Sızlayan süslü bir göğüstür Tarih-i Kadim
Sırdır, ayıptır
Gördüklerimin hepsini anlatamam
Gemiler gelip geçerken
Kaç dilden hüzünlü şarkılar dinledim
Gül yanaklı, lale dudaklı
Ne güzeller gördüm gitti gelmez
Ben hep aynı yerde beklerim
Benim adım Kepez

Bazen denize küserde
Gökteki yıldızlarla konuşurum
Bazen gidemediğim yerleri okşamak isterim
Bulamam ellerimi
Ay doğarken başlar
En uzun süren sarhoşluğum
Asırlar kemirse de
Koparamazlar zincirlerimi
Kimse kirli ayaklarıyla
Üzerimi tepeleyemez
Ben beş vakit
Sabrın gül suyuyla yıkanırım
Benim adım Kepez

Bahaettin Karakoç

1 Aralık 2009 Salı

Yeni Bir Sayfada Sana Bakmak

her şey yapılabilir
bir beyaz kağıtla
uçak örneğin uçurtma mesela
altına konulabilir
bir ayağı ötekinden kısa olduğu için
sallanan bir masanın
veya şiir yazılabilir
süresi ötekilerden kısa
bir ömür üzerine.

bir beyaz kağıda
her şey yazılabilir
senin dışında
güzelliğine benzetme bulmak zor
sen iyisi mi sana benzemeye çalışan
her şeyden
bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor
belki tabiattadır çaresi
senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
ve benim
bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim
anlarım bitkiden filan
ama anlatamam
toprağın güneşle konuşmasını
sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla

sen bana ışık ver yeter
bende filiz çok
köklerim içimde gizlidir
gelen giden açan soran bere budak yok
bir şiir istersin
“içinde benzetmeler olan”
kusura bakma sevgilim
heybemde sana benzeyecek kadar
güzel bir şey yok

uzun bir yoldan gelen
tedariksiz katıksız bir yolcuyum
yaralı yarasız sevdalardan geçtim
koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
her şeyi anlattım
olan olmayan acıtan sancıtan
bilsem ki sana varmak içindi
bütün mola sancıları
bütün stabilize arkadaşlıklar
daha hızlı koşardım
severadım gelirdim
gözlerinin mercan maviliğine

sana bakmak
suya bakmaktır
sana bakmak
bir mucizeyi anlamaktır

sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
aşk sorgusunda şahanem
yalnız kelepçeler sanıktır
ne yazsam olmuyor
çünkü bilenler hatırlar
hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar
bahçıvanlar değil tüccarlardır
sen öyle göz
sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
sen teninde cennet kayganlığı iken
sana şiir yazmak ahmaklıktır

bir tek söz kalır
dişlerimin arasından
ben sana gülüm derim
gülün ömrü uzamaya başlar

verdiğim bütün sözler
sende kalsın isterim
ben sana gülüm derim
gül sana benzediği için ölümsüz
yazdığım bütün şiirler
sana başlayan bir kitap için önsöz

sana bakmak
bir beyaz kağıda bakmaktır
her şey olmaya hazır
sana bakmak
suya bakmaktır
gördüğün suretten utanmak
sana bakmak
bütün rastlantıları reddedip
bir mucizeyi anlamaktır
sana bakmak
Allah’a inanmaktır

Yılmaz Erdoğan