22 Mart 2010 Pazartesi

Sen İstanbul Olsaydın

Sen İstanbul Olsaydın
Ben, sende konacak bir dal bulamayan martı gibi
Çığlık çığlığa atardım kendimi denizlere!
Sen İstanbul olsaydın…

Sen İstanbul olsaydın, aşka doğru…
Bürünüp sevda rengine,
Dursaydın gurubun önünde akşam vakitlerinde.
Ve ben…
Bense bir güneş gibi yakmaya gelirken seni;
Saplansaydım kirpiklerine, tam kalbimden…
Düşseydim ufkuna, kan-revan içinde! ..

Sen İstanbul olsaydın,
Ve sorsaydın halimi kanatsız güvercinlere!
Sen İstanbul olsaydın;
Ve zindanım olsaydın! ..

Sen İstanbul olsaydın;
Saçların, Ekim ayının ondokuzunda çınar yaprakları tonunda…
Ve gözlerin Marmara Denizi renginde olurdu, değil mi?
Ve sen İstanbul olsaydın;
Bir pembe ibrişim gibi akardın gönlüme doğru.
Değil mi? ..

Sen İstanbul olsaydın;
Henüz gözden deryalar, güllerden kan damlamadan! ..
Ve bilip dağlardan kalyonlar geçireceğimi;
Önüme surlar dikmeden ve yoluma zincirler çekmeden…
O ilk… Altından güllem, düştüğünde tam kalbinin üstüne

Açardın bana kapılarını, değil mi;
Sen İstanbul olsaydın? ..

Sen İstanbul olsaydın;
Bir beyaz güvercinin,
Şahbazdan korkuşu gibi ürkerdin benden…

Sen, İstanbul olsaydın…
Ama sorsaydın halimi de, kanatsız güvercinlerden!

Sen İstanbul olsaydın;
Ve zindanım olsaydın! ..

Muammer Erkul

Hiç yorum yok: