26 Aralık 2010 Pazar

ÖZLETİYOR SENİ BU YAĞMURLAR

Burada yağmur yağıyor
Aralıksız yağıyor günlerdir
Ama sen yine de şemsiyeni
Almadan gel ilk otobüsle

Buğulanan camlara usulca
Yüzünü çiziyorum ki yüzün
Bir yağmur damlası olup
Düşüyor yapraklarına gülün

Güller de bozamıyor bu uzun
Karanlık sessizliğini kentin
Anılarını yitiriyor sokaklar
Bezirgânlaşıyor bulvar ışıkları

Tarih de kekemeleşiyor bazan
Ki o zaman aşktır tek bilici
Aşksa yürümek gibi bir şey
Duyabilmek kuşların gelişini

Anısı bizsek eğer bu kentin
Unuttuğu türküler bizsek
Acıyı rehin bırakıp bir güle
Anımsatmalıyız bunları bir bir

Sonra yürümeliyiz seninle
Sokaklara caddelere çıkmalıyız
Belki bir aşktır bu kentin
Belleğini geri getirecek olan

Burada yağmur yağıyor ama sen
Şemsiyeni almadan gel yine de
Özletiyor bu çılgın sağanak seni
Sırılsıklam özletiyor biliyor musun

Ahmet TELLİ

17 Aralık 2010 Cuma

KAR ALTINDA HÜZÜN DENEMESİ

Dünyanın en uzun hüznü yağıyor
Yorgun ve yenilmiş insanlığımızın üstüne
Kar yağıyor ve sen gidiyorsun
Ağlar gibi yürüyerek gidiyorsun
Belki bulmağa gidiyorsun kaybettiğimiz
O insan ve tabiat çağını
Dön bana ve dinle
Kuşlar uçuşuyor içimde
Loş bir keman solosu gibi
Kuşların uçuştuğunu içimde
Dön bana ve dinle.
Karanlık denizlerin dibinde
Birtakım incilerin olduğunu
Birtakım incilere ve hatıralara
Neden bağlı olduğumuzu unutma.
Duy beni ve dinle
Denizler boğuşuyor içimde.
Unutma diyorum ama sen anla
Anlat bizim de yaşamak istediğimizi onlara.

Erdem BEYAZIT

12 Aralık 2010 Pazar

KUŞ VE BULUT

Kuşçu amca!
Bizim kuşumuz da var,
Ağacımız da.
Sen bize bulut ver sade
Yüz paralık

Orhan Veli Kanık

11 Aralık 2010 Cumartesi

BİLİRİM BİR KIŞA HAZIRLANMAYI

sana bir boyun atkısı gerek. çünkü kış geldi.
ve sular bir uzun geçmişe hazırlanır. nerdeyse.
bir çocuk ölür. bir kadın hastalanır. odalar
bulutlanır.
su içmekten. uzak. bir köfte kokusundan
insan
uzak
bir memleket havasından.
belli belirsiz bir şeylerden utanır.
yapışkan ve dayanıksız bir vidanın eşliğinde
gece.
hatırlarız bir günlerde üşümediklerimizi.
üşümeyeceklerimizi.

kimilerine bir şarkı gibi gelir bütün bunlar. oysa.
bir kez daha söylüyorum üstümüze yağanları.
uzuneski.
olumsuz. güneşlere aykırı.
haziran mintanları. kopkoyu kent garları.
alınıp götürülenler. yerlerine konanlar.
anladığımız ve.
şaştığımız kalabalıklar. bir korku
aşka benzer yalınlığı. bir korku.
kuduz korkusu gibi sudan.
bir korku.
semercilerin. bakırcıların. nalbantların. arzuhalcilerin.
kantarcıların ve demircilerin ve çilingirlerin.
parmakçıların dinsizlik korkusu. takunyecilerin.
bir odada kalanların ölüm korkusu.
bileycilerin, bezzazların ve ölü yıkayıcıların.
ve pazarcıların. gökyüzü korkusu.
bütün garipliğiyle esnaf çarşılarının
ve uygunluğuyla ve yenilmişliğiyle
bir sancı gibi dolanır içimizi.
yarı aç yarı tok dolaştığımız bir ankara’da
bir haşhaş gibi sanki. bir acı su.
bir yağmur cömertliğiyle anadolu’dan
dolaşır içimizi.
onların akşamları.

yaralı olmak
yerinde olmamak
uzun gecikmesi son kesinliğin
bir sabah biliyoruz elbet neyi bölüştüğümüzü
göz göze
bakışınca. biliyoruz
neyi bölüştüğümüzü.
konuşmasak da.

şimdi tutalım bu diriliği artık. zamanıdır.
zamanıdır. neredeyse kar başlar. küçük kuşlar ölür.
semerciler ve dilsizler ölür.
seninle ben kalırız. yeni bir yaşamaya.
gökler ve kentler ufalır. seninle ben kalırız.
o şarkı sanılanlar bir kavga halini alır.
neredeyse kar başlar.
birini düşünür gibi oluruz. biliyorum
ellerin de üşür. biliyorum ama
ısıtabilirsin onları. o ateşte.
hazırsın da. biliyorum. ama
sana bir boyun atkısı gerek. kış geldi

Turgut UYAR

7 Aralık 2010 Salı

KARLI KAYIN ORMANINDA

karlı kayın ormanında
yürüyorum geceleyin.
efkârlıyım, efkârlıyım,
elini ver, nerde elin?

ayışığı renginde kar,
keçe çizmelerim ağır.
içimde çalınan ıslık
beni nereye çağırır?

memleket mi, yıldızlar mı,
gençliğim mi daha uzak?
kayınların arasında
bir pencere, sarı sıcak.

ben ordan geçerken biri :
"amca" dese, "gir içeri."
girip yerden selâmlasam
hane içindekileri.

eski takvim hesabıyle
bu sabah başladı bahar.
geri geldi memed 'ime
yolladığım oyuncaklar.

kurulmamış zembereği
küskün duruyor kamyonet,
yüzdüremedi leğende
beyaz kotrasını memet .

kar tertemiz, kar kabarık,
yürüyorum yumuşacık.
dün gece on bir buçukta
ölmüş berut , tanışırdık.

bende boz bir halısı var
bir de kitabı, imzalı.
elden ele geçer kitap,
daha yüz yıl yaşar halı.

yedi tepeli şehrimde
bıraktım gonca gülümü.
ne ölümden korkmak ayıp,
ne de düşünmek ölümü.

en acayip gücümüzdür,
kahramanlıktır yaşamak :
öleceğimizi bilip
öleceğimizi mutlak.

memleket mi, daha uzak,
gençliğim mi, yıldızlar mı?
bayramoğlu , bayramoğlu,
ölümden öte köy var mı?

geceleyin, karlı kayın
ormanında yürüyorum.
karanlıkta etrafımı
gündüz gibi görüyorum.

şimdi şurdan saptım mıydı,
şose, tirenyolu, ova.
yirmi beş kilometreden
pırıl pırıldır moskova ...

Nazım HİKMET

2 Aralık 2010 Perşembe

GÖZLERİM GÖZLERİNDE

Hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin?
Hep böyle içinde uzak bir ışık mı yanar?
Bakışlarında beni dinlendiren bir şey var;
Kıyısındaymış gibi en sakin denizlerin...
Bir yelkenliyim şimdi ben senin limanında
Fırtınalardan geldim sende dinleniyorum.
Bu huzur, bu sessizlik hiç bitmesin diyorum;
En eşsiz dakikalar sürsün senin yanında...

Hiç yumma gözlerini, ışığın eksilmesin,
Gündüzüm aydınlığım, ipek böceğim benim!
Güz bahçemde açılmış o son çiçeğim benim!

Yorgun kalbim seninle elem nedir bilmesin;
Ayırma gözlerimden çocuksu gözlerini,
O sakin o yalansız, o kuytu gözlerini.

Ümit Yaşar OĞUZCAN