22 Ocak 2011 Cumartesi

RÜZGÂRA İZİN

Köyün yamaçlarına kamp kurmuş mimoza ağaçlı tarlalar vardır.
Toplama zamanı oralardan uzakta,
kolları gün boyu kırılgan dallarla uğraşmış
bir kıza rastlarsınız ara sıra.
Alabildiğine güzel kokulu bir karşılaşmadır bu.
Işıltı çemberi kokudan bir lambaya benzeyen kız,
sırtı batan güneşe dönük, yürür gider.
Onunla konuşmak bir kutsallığı çiğnemek olur.
Otları ezen bez çarıklarıyla yol verin geçsin.
Kim bilir, belki de dudaklarının üstünde bir sanrı gibi,
Gece’nin nemini görebilirsiniz!

Rene Char

21 Ocak 2011 Cuma

YIKILMA SAKIN

Sana durlanmış kelimeler getireceğim
Pörsümüş bir dünyayı kahreden kelimeler
Kelimeler, bazısı tüyden bazısı demir
Seni çünkü dik tutacak bilirim
Kabzenin, çekicin ve divitin
Tutulduğu yerden parlayan şiir.

Zorlu bir kış geçirdim, seninki gibi neftî
Acıktım, bitlendim, bir yerlerim sancıdı
Sökmedi ama hoyrat kuralları faşizmin
Çünkü kalbim aşktan çatlayıp yarılırdı.
Her sabah çarpışarak çekilirdi karanlık alnacımdan
Acılar bile duymadım kof yürekler önünde
Beynim her sabah devrimcinin beyniydi
Ayaklarım donukladı gelgelelim
Sağlığın yerinde mi?

Yaraların kabuğu kolayca kaldırılıyor
Halkın doğurgan dünyasına dalmakla
Onların güneşe çarpan sesini anlamayan
Dört duvarın, tel örgünün, meşhur yasakların sahipleri
Seyir bile edemezken içimizdeki şenliği
Yılgı yanımıza yanaşmazken
Bizi kıvıl kıvıl bekliyorken hayat
Yıkılmak elinde mi?
Boşuna mı sokuldu bankalara
Petrol borularına kundak
Kurşun işçinin böğrünü boşuna mı örseledi
Varsın zındanların uğultusu vursun kulaklarımıza
Yaşamak
Bizimçün dokunaklı bir şarkı değil ki.
Bu yürek gökle barışkın yaşamaya alışmış bir kere
ve inatla çevrilmiş toprağın çılgarına
Yazık ki uzaktır kuşları, sokaklarıyla bizim olan şehir
Ama ancak laneti hırsla tırpanlayamamak koyuyor insana
Öpüşler, yatağa birden yuvarlanışlar
Sevgiyle hatırlansa bile hatta.

Köpüren, köpürtücü bir hayatın nadasıdır kardeşim
Bütün devrimcilerin çektikleri
Biliriz dünyadaki yorgunluk habire mızraklanır
Dağlarda gürbüz bir ölümdür bizim arkadaşlarınki
Pusmuş bir şahanız şimdilik, ne kadar şahan olsak
Ama budandıkça fışkıranda bizleriz
Ölüyoruz, demek ki yaşanılacak...

İsmet Özel

14 Ocak 2011 Cuma

ESKİ KIRIK BARDAKLAR

işte bu ellerimle yalnızım işte bu inanmazsan bak
bu saçlarımla bu iyi giyimlerimle paralarımla
sen varsın ya sen çoğu kez yetmiyorsun
uzakta mısın sen misin söylemiyorsun
bakışın mı eksik dudakların mı anlamıyorum
o adamlar geliyor aklıma karanlık iri yarı
o gemiler ipleri yelkenleri dümenleri dökük
unuttuğum kırlangıç kuşları kırık bardaklar
bir ahşap evde taşlıkta yaz günleri bilmesem
bir testiden soğuk soğuk sular sızdığını bilmesem
güç dayanırım

bu durum tek başıma beni suçlandırıyor
işte gör sabah akşam başucumdayım

bakın bu ikide birde bozulan güneş
bu durup dururken sokan yılan
bu kırık bardaklar çöplüklerde
aşkın şiirin ölümün en kolayına gitmek
caddeleri sevmediğim kadınlarda yitirdiğim
biliyorum sebebini bir bir biliyorum
öyle kolay kendisi söylemesi kurtulması öyle kolay
kolaylığından sıkılıyorum
kurtulmak elimden gelmiyor

Turgut Uyar

6 Ocak 2011 Perşembe

EVADOKSİYA

inkâr etmiyorum ki
öpmesine öptüm Evadoksiya'yı
hem de zeyrek yokuşunda öptüm
sinemaya da götürdüm
fakat ben o zaman
deli gibi seviyordum onu
sanırsam, o da beni seviyordu
sevmese ıslık çalar mıydı
saat ondan sonra
çabuk gel diye.

Muzaffer Tayyip USLU

3 Ocak 2011 Pazartesi

AĞARTI

sevgililer yüzüne karşılık geldim
kaygı bağırdı gözevlerimde

günlerin yamanan yıldızlar
ve üzülen gökkuşaklarıyla
doluluğundan söz ediliyor
evlerde çocuklar arşınlanıyor
ve alkışlanıyor babalar
ki tütün başında
ekmek başında kabir başında

günler yenilenen bir isim
merdivenleri büyük ağzıyla çıkan meral
haftada üçer gün üçer hafta
ince uzun veya kahverengi
ve gelinlik sabah çatışmasında
yoğunlaşan yorgun artık ben
köprü ortasından yarılmış bu ara
organın ve güneşin salgınlığı
toprağa gelir gibi oldu an
başlar ikinci artık

beygirler uzağa kayıyorlar

bu arada gelinmeler
arkadaş yapıtlarına yar koyma
yöremdeki çimler

bu arada evimin içinde odaların birbirine düşman durduğu
ve hastalandıkları
çalışan yüreklere uzak
bekardan korkan ev sahiplerinin
kapılarda kızlık heykelleri
bu arada insanın yemeğe oturma çelişmesi

yemekten kalkma çelişmesi
erkek oluşunuza binaen
bu arada özel sıkıntılarımızın
kılıç kuşanmış hali
durmadan kanlanıp hatırladığımız
bunalan kadınlar
ben alda'yı bunalıyor görüyorum rüyamda
kırbaç gibi insanı saran etrafımızda
kelebek kanatları gözler
akılda kalan ağızlar
hatlar
seviyi yoran alkışlar
bir şehri paramparça edip
ortasından yarıp uykuları
evlerin sahanlıklarına
misafir odalarına
lavabonun altındaki dolaba
çocukların hücumluk yataklarına
iri erkeklerin şakaklarına
kadınların çırpınan dudaklarına
ve kızların sancaklarına sığınan
ve benim damarlarımda itişen uykulara

bir şehrin ortasından tren geçiyor
o şehirde büyük rüzgâr vardır
bir oyuncakçı vitrininin önünde
insanların durdukları ve duruşlarını
değiştirmedikleri trenle birlikte
şehrin ortasından oyuncak trenlerin
cezalandırmış şekilleri

kendisini buyruk
vitrine yapışık insanların kafalarındaki
içlerinden geçerken dönüp bakmadıkları
durdurup parçalamadıkları
önüne yüzer ellişer
yatıp apartman kadar
ağır tekerlerini üzerlerinden geçerken
öpüp ağızlarını ezdirmedikleri

noktanın sonuna kadar
bir sinir bir can yanmasıyla
bir parçamı
bir demir mengeneye
koyup sıkmak istiyorum mu nedir
dilimi

bir acı mı ne gerek
öyle uykum var ki
öyle istiyorum ki

o içinden marşandizler
şimşek gibi fırlayan
şehirde hemen
hat boyunda ilk tahta evde
derin yatakta
her an çığlıklarıyla
uyuyayım kıyametler
bir ejder geçsin
öyle tanıdığım
öyle canımın içinde

durup gelmeyince
morfin gibi arıyorum direnmeni
iğne üzerinde yüzün gelip
kuşatmıştı beni
ama düşündükçe Korkmak
yüzünle geldiğini

Ve bunları elbette çabucak geçelim sevgilim

Cahit Zarifoğlu